Alevi-Bektaşi çevrelerince Yedi Ulu Ozan’dan sayılan, XV-XVII. yüzyıllarda yaşamış şairler şunlardır:
Nesîmî (ö. 820/1417 ) Hatâî (ö. 930/1524), Fuzûlî (ö.963/1556) Yemînî (XVI. yüzyıl) Pîr Sultan Abdal (XVI. yüzyıl) Virânî (XVI-XVII. yüzyıl) Kul Himmet (XVI-XVII. yüzyıl).
Nesîmî: XIV. yüzyılda Azeri sahasında yetişmiş olan Nesîmî’nin hayatı hakkında kaynaklarda yeteri kadar bilgi yoktur. Eserlerinden yola çıkarak hakkında elde edilen bilgilerden birine göre Nesîmî’nin Türkmen asıllı olduğunu söyleyebiliriz. Doğum tarihi bilinmeyen Nesîmî’nin 1404 veya 1417 yılında öldüğü, kabrinin Halep’te kendi adıyla anılan bir tekkede bulunduğu bilinmektedir.
Yalnız bu tekke onun gömüldüğü yere değil, derisinin yüzüldüğü yere yapılmıştır. Nesîmî, bilhassa Bektaşiler ve vahdet-i vücût akidesini benimseyen sufiler tarafından büyük bir sufi olarak kabul edilmiştir. Nesîmî, Hurufi bir şairdir. Ancak Alevi-Bektaşi şiiri üzerinde büyük etki yaratmıştır.
O, Alevilikte ikrarından-imanından dönmemenin, acı ve işkencede büyük direncin adı olmuştur. Mazlum bir velidir. Nesîmî, Anadolu’ya geldikten sonra Alevi-Türkmen halkın arasına karışarak yaşamıştır.
Alevi-Bektaşi tekkeleriyle ilişkisini sürdürerek Hurufiliği, Anadolu Aleviliği içinde eritmiş, böylelikle Alevi inanç ve düşüncesine yeni felsefi boyutlar eklemiştir. Nesîmî bu düşüncelerinin yanı sıra bir ozan olarak söyledikleri ile de Alevilerin kutsal saydıkları yedi ozandan biri kabul edilmiştir.
Hatâî: Safevî Devleti’nin kurucusu ve ilk şahı olan Şah İsmail, 17 Temmuz 1487’de Erdebil’de doğmuştur. Babası Safevî tarikatının şeyhi Haydar (ö. 893/1488), annesi Uzun Hasan’ın kızı Âlemşah Halime Begüm’dür. 23 Mayıs 1524’de otuz yedi yaşında Tebriz’de vefat etmiştir. Kabri Erdebil’dedir.
İran’da on iki imam Şîa’sının tesisi konusunda kararlı bir yol izlemiş, böylece Kızılbaşların ve sufilerin dinî anlayışında köklü değişiklikler yaparak İran’ın neredeyse tamamen Şiîleşmesini sağlamıştır.
XIV. yüzyılda kurulan Alevi-Bektaşi edebiyatı XV. yüzyılda Hatâî mahlası ile didaktik şiirler söyleyecek olan Şah İsmail-i Safevî’yi yetiştirecektir (Muherremova, Çağdaşlarının “sâhib-i seyf ü kalem” diye adlandırdıkları Şah İsmail, Azerî edebiyatının en önemli şairlerindendir. O, birçok şiirinde bir tarikat şeyhi ve bir mürşid olarak ortaya çıkar. Şiirlerinde tasavvufun yanı sıra on iki imam ve Ehl-i beyt muhabbetini vurgular.
Fuzûlî: Büyük bir şair olmakla birlikte hayatı hakkındaki bilgilerin kısıtlı olduğu şairimiz Fuzûlî’nin asıl adı Mehmed’dir. Nerede ve ne zaman doğduğu bilinmemekle beraber tezkirelerde Bağdat’ta veya Farsça ve Türkçe Divanlarının mukaddimelerinde yer alan ifadelere göre Kerbelâ’da doğduğu söylenmektedir.
Fuzûlî, 1556’da Bağdat ve çevresini kasıp kavuran veba hastalığına yakalanmış ve bu hastalık neticesinde vefat etmiştir. Vefat ettiği sırada Kerbelâ’da olan şair Hz. Hüseyin’in türbesinin karşısındaki Abdülmümin Dede Türbesi’ne defnedilmiştir.
Ömrünün 25 yılını Akkoyunlular döneminde, 26 yılını Safevîler döneminde ve 22 yılını da Osmanlı Devleti döneminde geçirmiş ve Bağdat Osmanlı toprakları arasında iken vefat etmiştir.Mezhebi hakkında onun Şiî mi yoksa Sünnî mi olduğu konusu üzerinde birçok tartışma yapıldıysa da Köprülü’nün, Külliyyât-ı Dîvân-ı Fuzûlî için yazdığı mukaddimeden sonra günümüze kadar tartışılan Fuzûlî’nin Şiîliği meselesi, onun mutedil bir Şîa-i İmâmiyye mensubu olduğu noktasında yoğunlaşmaktadır.
Fuzûlî’nin Sünnîliği, Şiîliği tartışıla dursun Alevi ve Bektaşileri derinden etkileyen bilge bir ozan oluşu onun Yedi Ulu Ozan’dan biri olarak kabul edilmesini sağlamıştır. Onun bu camiadan sayılmasının nedenlerinden bazıları arasında Hadîkatü’ssüedâ adlı eserinde Kerbelâ faciasını kuvvetli bir lirizm ile anlatması ve şiirlerinde Hz. Ali, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Kerbelâ konularını işlemesi zikredilmiştir.
Yemînî: Fazîletnâme adlı eseriyle tanınan XVI. yüzyıl Kalenderî ve Bektaşi şairi diye nitelendirilen Yemînî’nin hayatı hakkındaki bilgiler sınırlıdır. Doğum ve ölüm tarihi hususunda bilgi yoktur. Bir kaynakta Eğribozlu olduğu rivayet edilmiştir. Asıl adının Derviş Muhammed, lakabının Hafızoğlu, babasının da Semerkant’ın ileri gelenlerinden Hafız adlı veya lâkaplı biri olduğu bilinmektedir. Yemînî, Hurufi ve Şiî etkisinde teşekkül etmiş görünen doktrinin KalenderîHayderî erkânı ile benzerliğinden hareketle bir Kalenderî şairi olarak görülmüştür.
XVII. yüzyıldan itibaren Kalenderî zümrelerini içine alan Bektaşi geleneğinin mirasını devraldığı şairlerden biri olmuştur. Demir Baba Velâyetnâmesi’nde geçen bir bilgiye göre hafızdır. Hz. Ali’ye duyduğu büyük sevgi ve bağlılığın yanı sıra ifadelerindeki canlılık Fazîletnâme adlı eserinin Alevi-Bektaşilerce çok sevilip beğenilmesini, hatta onun Yedi Ulu Ozan’dan biri sayılmasını sağlamıştır.
Pîr Sultan Abdal: XVI. yüzyılın başlarında Sivas’ın Yıldızeli ilçesinin Banaz köyünde doğduğu tahmin edilen Pîr Sultan Abdal hakkında tarihî kaynaklarda bilgi yoktur. Bâdeli bir halk şairi olan Pîr Sultan Abdal, Şahkulu’nun (ö. 963/1556) Anadolu’da başlattığı yoğun Safevî-Şiî propagandasının etkisinde kalarak bu görüşleri benimser. Ca‘ferî-Alevi görüşlerine sahip olan Pîr Sultan Abdal’ın bazı şiirlerinde İran şahının İstanbul’a hâkim olmasını istemesi ve bu doğrultudaki çabalarından dolayı idam edildiği ifade edilmiştir.
Tam olarak ne zaman idam edildiği bilinmemekle beraber kaynaklarda 1548 ile 1570 yılları arasında rivayete göre Hızır Paşa tarafından idam edilmiş olabileceği söylenmektedir. Pîr Sultan Abdal’ın birçok nefesi Alevi-Bektaşi cemlerinde okunmasının yanı sıra “Güzel âşık cevrimizi/Çekemezsin demedim mi”; “Sabahın seherinde cümbüşe geldim/Dağlar yâ Muhammed Ali çağırır” gibi nefesleri Sünnî tekkelerinde de çokça okunmuştur. Yedi Ulu Ozan’dan sayılan Pîr Sultan Abdal, dava ve inanç adamıdır. Mensubu olduğu Alevilik inancını taviz vermeden savunmuştur. Bugün o, sadece Alevi-Bektaşi edebiyatının değil Türk halk şiirinin de büyük şairlerindendir.
Virânî: Nerede ve ne zaman doğduğu/öldüğü bilinmeyen şair Virânî, Gölpınarlı’ya göre 1587-1628 yılları arasında yaşayan Şah Abbas’la görüşmüş, buradan hareketle de XVI. yüzyılın ikinci yarısı ile XVII. yüzyılın ilk çeyreğinde yaşamıştır . 300 kadar şiirini aruz vezniyle yazıp büyük bir divan meydana getirmesinden hareketle onun belli bir eğitim gördüğü ifade
edilmiştir. Eserlerinde derin bir Hz. Ali sevgisi vardır. Alevi-Bektaşilerce Yedi Ulu Ozan’dan biri sayılan Virânî’nin yine Alevi ve Bektaşiler için önemli başvuru kaynaklarından olan İlm-i Câvidân isimli bir risalesi vardır .
Kul Himmet: Ne zaman doğduğu bilinmeyen Kul Himmet’in şiirlerinden hareketle XVI. yüzyılın ikinci yarısı ile XVII. yüzyılın ilk yarısında yaşadığı tahmin edilmektedir. Tokat’ın Almus ilçesine bağlı Görümlü köyündendir ve türbesi de buradadır. Hatta torunları halen aynı köyde yaşamakta ve Kul Himmetliler diye anılmaktadır. Alevi inancını şiirlerinde halkın anlayabileceği bir Türkçeyle etkili biçimde ifade etmesi daha hayatta iken Alevi-Bektaşi çevrelerinde büyük şöhret kazanmasını ve şiirlerinin halk tarafından çok beğenilmesini sağlamıştır Alevilik öğretisini şiirlerinde yoğun bir şekilde kullanması, kendisinden sonra yaşayan ozanlar üzerinde büyük etkiler bırakması, özellikle Alevi-Bektaşi öğretisine yaptığı katkılarla bu muhitçe Yedi Ulu Ozan’dan sayılmıştır. Alevi-Bektaşilerin Yedi Ulu Ozan’dan saydıkları bu yedi şahsın hayatı incelendiğinde “niçin bu şairler?” sorusu da kendiliğinden cevap bulmaktadır. Nitekim bu ozanların hayat felsefeleri, şiir anlayışları, eserlerindeki muhteva birliği, Hz. Ali’ye, on iki imama duydukları derin sevgi, kendilerinden sonraki pek çok Alevi-Bektaşi şairini etkilemeleri vs. onların Alevi-Bektaşi çevrelerince çok sevilip sayılmalarına neden olmuştur.