İmadeddin Seyyid Nesimi;
Dünya ahiretin tarlasıdır, ektigin gibi biçersin;
Alevi Kızılbaş inancının ilk Ulu ozanı İmadeddin Nesimidır.
Kızılbaş Alevi erkan ve muhabbetlerinde onun ismi geçtimi, aleviler sağ elinin baş parmağını öpüp başına koyaralar ve sonra elini sol göksünün üstüne bırakırlar. O ölümsüz yüce ozanla her dem gönül köprüsü kurarlar.
Külli yer ü gök Hak oldı mutlak;
Söyler def ü çeng ü ney ‘’Ene-l-Hak !’’
( Yerle gök baştan başa mutlak olarak bütünüyle Hak oldu; bundan dolayıdır ki def, saz ve ney – bir ağızdan ‘’ Enel – Hak! – Hak benim ‘’ der.)
O ‘ önce Hak ’ dedi.
Haram lokma yemedi
Nesimi 1347 yılında tebrizde doğdu, bugünkü Süriye topraklarında Sultan olan Berkukoğlu Nesirüddin Ferc’in boyruğu ile 1418 yılında, düşünceleri islama ve şeriata aykırı görülüp, Halep’te derisi yüzülerek öldürüldü.
Peygamber soyundan geldigi ileri sürülerek Seyyid sanıyla anılmıştır. Nesiminin gerçekten bu soydan gelip gelmedigi, veyahut tarikat geleneklerine göremi bu unvanın verildigini bilmiyoruz.
Farsça yazdığı gazellerin bir beyitinde şöyle diyor;
Gerçi bu gün Nesimi’yem, Haşimi’yem kureyşi’yem
Bundan uludur ayetüm, ayet’u şana sığmazam
Gerçekte ise Azeri soyundan bir türk olduğu yaygın bir şekilde bütün eserlerde yazılmaktadır. İyi bir Medrese ögrenimini gören Nesimi Azerbaycan edebiyat tarihinde felsefi şiirin temelini atmış; güzel ve mükemmel eserlerin sanatkarı olarak büyük şöhret bulmuştur. Onun şiirlerinde tasavvufi ve Hurufilige ait fikirler, zamanın hakim ideolojisine karşı yöneltilmiştır.
Gel, gel beru ki savm ü salatın kazası var
Sensiz geçen zaman-ı hayatın kazası yok
Nesimi’ye göre insan sürekli bir sevgi eylemi içinde olmalı, çevresinde bulunan bütün nesnelerde tanrı’yı, tanrı’da bütün nesneleri görme başarısını kazanmalıdır. Bunun için ibadet gerekli degildır. Belli zamanında yapılmıyan bir ibadet, sonradan yerine getirilebilir (kaza), oysa sevgiden, sevgiliye yönelik egilimden yoksun bir süreyi yeniden yaşayarak, eksikligi giderme olanağı yoktur. ‘’Gel gel, bu yana gel ki namazını sonradan kıllar, orucunu sonradan tutabilirsin, oysa sevgilisiz geçen bir sürenin eksikligini gideremezsin’’ (İ.Z.Eyuboğlu )
Seyyid Nesimi Hurifiligin kurucusu Fazlullah Hurufi’nin muridi ve halifesi olmuştur, aynı zamanda damadıdır. Esas adı ömerdir, Nesimi onun mahlasıdır. Fazlullah tarafından verilmiştır.
Dinin diregi demek olan İmadü’d Din denilerek bir saygı unvanıyla anılmıştır.
Seyid Nesimi Hurufilik’in kurucusu Fazlullah Hurufi’nin halifesi ve damadıdır:
Hurufilik iyi ahlakın özüdür.
İnsana secde etme temel kural olmuştur.
Fazlullah tarafından 14.yüzyıl İran’ında kurulmuş, izleri 17. Yüzyıla kadar Anadolu ve Balkanlarda takip edilebilen bir inançtır.
Fazlullah Hurufi 1340 İranın Esterabad ilinde doğmuştur. Eldeki mevcut secereler bize onun Seyyid oduğunu gösterir.Yaşamıyla ilgili yeterli bilgi yoktur. Tarih kitapları Hurifilerin Timur, Karakoyunlu ve Osmanlı dönemlerinde uğradıkları katliamlar dışında ayrıntılı bilgi vermez.
Timur hanedanlığının zülüm ve baskısını gören Fazlullah; Onu haksız bir şekilde güç kullanmaktan vazgeçmeye, şahsi ve ailevi menfatlerini bırakıp eşitlik, af ve cömertlikle davranıp halkın mutluluğunu temin etmeye davet eder. Bunu haber alan Azerbaycan valisi Timurun Oğlu Miranşah Bu yüce Hurufi Pirini Şamahı’da tutuklatır. 1394 Eylül ayının ilk günü Alıncak kalesine haps eder. Haps edildikten altı gün sonra Şeyh İbrahim adlı bir yobazın fetvasıyla öldürülür.
Onun idamı ile ilgili tarih kitaplarında dramatik ifadelere rastlanır. Fazlullah’ın cesedi ayaklarına ip bağlanıp sokaklarda gezdirilmiş. Bir diyer söylencede Miranşah’ın fazlullahın kafasını kendi elleriyle kestigi ( 6 Eylül 1394 ) ve kesik başı Timura gönderdigi yazılmaktadır.
Miranşah, Fazlullah’ın öldürülmesinde oynadığı rolden dolyı Hurufiler tarafından Maranşah ( yılanlar şahı) ismiyle anılmış, ayrıca Derviş Emir Gıyaseddin tarafından kaleme alınan İstivaname isimli kitapta Miranşah Deccal ( çok yalan söyleyen fitne fesat çıkracak yaratık ) olarak kabul edilmiştır.
Seyid Nesimi:
Haç ve kabbe yollarına düşmedi, arfatta kurban kesmedi
Kendini inandığı gerçek yola ve davaya kurban eyledi
Hiç kimse Nesimi’nin sözünün ne anlama geldigini bulamaz. Bu dil, kuş dilidır ve ancak Hz: Süleyman bilir.
İran ve Azerbaycan’da Hurifi’lerin ciddi bir baskı ve takiple karşi karşiya kaldıklarını, infazların çoğaldığını görünce, Irak ve Süriye’yi dolaşarak Diyar-i Rum anadoluya gelmiştır. Bursada uzun zaman kaldıktan sonra Ankara’ya gelip Hacı Bayram’la görüşmek istedigi söylenir. A. Gölpınarlı’ya göre Hurifiligin Anadolu’da yayılıp Rumeli’ye geçişinde Mir Şerif ve Seyid Nesimi gibi dervişlerin büyük rolü vardır.
Bu iki öncü dervişin bilgi ve deryaya dönüşen batıni yorumları, ikrar ve itikatlari sayesinde Hurufilik Osmanlı topraklarında 15. Yüzyılda Edirne sarayına nufuz edecek kadar bir kudret kazanmıştır.
Fatih Sultan Mehmet’in huzuruna gelen Hurufi dervişlerin görüşlerine ilgi duymasından endişe eden Veziriazam Mahmut Paşa durumu sarayda ulamanın başı olan Fahreddin Acemiye ( ö. 1460 ) bildırmiştır. Ulamanın kararı Bu şahısın fetvası ile Hurifiler bölük bölük alınıp ya idam ediliyorlar, yada topluca ateşlerde yakıliyorlar.
O dönemin tarihçilerinden Birge’ ye göre Bektaşi gelenegine Gönül vermiş, dolayısıyla ayni cemine kesinlikle riayet edilmesi gerektigini bilen Fatih Sultan Mehmet’de, kendisini gizliyerek gönüldaşları olan Hurifileri diri diri yakılmak üzere Sunni ulemaya teslim etmiştır.
Hurifiler Anadolu’da Akçahisar, İstanbul, Eskişehir ve Sivas bölgelerinde, Rumeli’de de Arnavutluk, Filibe ( Yunanistan ) Tatarpazarcığı ( Bulgaristan ) da yayılıp ve oradaki yerleşik halk arasında kök salmıştır. Fazlullah Hurifinin eserlerini tercüme edip yazan Abdülmecid Firişte’nin 16. Yüzyılda Tirede yaşayıp ölmüştür.
Hurifilik inancının büyük ustadı Nesimiye göre varlığın özünü kuran tek ilke sestır. Ses görünüş alanına çıkınca (harf) biçimini alır. Bunun için ses özdür harf kabuktur. İnsan harflerden kurulu bir bütündür. Bütün varlık türlerini içerir. Tanrı önce ses, sonra görünüş alanına çıkıp harf oldu, İnsanda en olgun biçimini aldı. Seyid Nesimi der ki İnsan konuşan kur’an, kur’an ise biçimlenmiş insandır. Ancak bunu anliyabilmek için olgunluğun en yüksek aşamasına erişmek lazım. Buna göre İnsanın yüzünde yedi harf (Hat) vardır. Ağız, burun, kulak, kaş, göz, bıyık, sakal. Bunlar yedi kurucu ögedir, kur’anı yansıtır. Kur’an’ın fatiha süresi yedi ayettir. İnsanın gövdesi toprak akarsular kanıdır. İnnsanın yüzündeki harflerde Ali yazılıdır. Ağız (A) burun ( L) çene (İ/Y) harfleriyle gösterilir.
İnsan evrenin özüdür, bütün varlık türlerinin özetidır. Bu nedenle kutsaldır, Tevrat, Zebur, İncil, Kur’an gibi dört kutsal kitap insanın varlığında somutlaşmıştır. Bu nedenle insana tapmak tanrı’ya, tarı’ya tapmak insana tapmaktır.
Seyid Nesimi varlık birligi anlayışını en akıcı bir söyleşiyle dile getirenlerin başında gelir.
Her nereye kim baktın ise anda sen Allah’ı (Hakı) gör
Kancaru kim azm kılsan semme vechullah’ı gör
Bu ikilik perdesinden geç hicabı ref’kıl
Gel bu birlik vahdetinden bak bu ressullahı gör
Hacc-ı ekber kılmak istersen gel ey zahid beru
Aşkın kalbi içinde sen bu beytillahı gör
Yukardaki dizelerde tanrı ve nesne özdeşligini, birligini işler
Ey kişi, nereye bakarsan bak, orada tanrıyı gör
Nereye yönelirsen yönel tarının yüzünü gör
Bu ikiligi bırak birlige gel, örtünmeyi bırak
Gel bu birlik özünde tanrının gizini gör
En büyük haç yapmayı dilersen ey kaba sofu , ey iki yüzlü
Aşkın gönlüne gir, tarının evini orda gör
Hurufilikte yaratılış olayı görünmiyen tanrısal özden görünür duruma gelen bir fışkırmadır. Yaratmak yoktan var etmek degil, görünmezken görünür olmaktır.
Nesimi varlık birligi inancı nedeniyle, kendine yeterli olmanın duyarlılığı içindedir
Gel bu demi hoş görelüm, evel geçen dem dem degil
Kim bu dem kadrini bilmez eyle bil adem adem degil
Bu dizelerle geçmişi bir anda yaşama, geri getirme olanağı yoktur. Nesimi özle görünüşün birlikte bulunduğunu, ayrılığın tabanda olmadığını, sevenle sevilenin, bakanla bakılanın, görenle görülenin özdeş nitelik taşıdığını söylüyor.
Nesimi, başta Fuzuli olmak üzere bir çok Kızılbaş Alevi ozanını etkilemiş anadolunun kırsal kesimlerindeki Alevi bektaşi anlayışının gelişmesine, yayılmasına büyük yararlıkları dokunmuştur. Alevi ve Bektaşilikte yazıyı resime dönüştürmekte Hurifiligin büyük rolü olmuştur.
Şeriatın yasakladığı resim yerine, yazı resimi ortaya çıkmıştır.
Hak teala Ademoğlu özüdür
Otuziki hak kelamı sözüdür
Cümle alem bil ki Allah özüdür
Adem ol candır ki güneş yüzüdür
Varlık birligi inancını yukardaki dörtlük gibi, yüzlerce beytiyle dile getiren Nsimi’nin Farsça ve Türkçe divanları vardır. Fuzuliden sonra divanları en çok basılan Alevi ozanlarındandır. Bütün şiir ve demeleri üç cilt tutan bir divanda 1973 yıllında Baku’da yayınlanmıştır.
Nesiminin kardeşi onun bu Hurufilik hallerini görünce telaşlaniyor
Gel bu sırrı kimseye faş eyleme
Han-ı hası ammeye aş eyleme
Bu beyiti yazıp gönderince, Nesimi bendinden boşaniyor ve ünlü mesnevis ile cevap veriyor.
Derya-yı muhit cuşa geldi
Kevn ile mekan huruşa geldi
Sırr-i ezel oldı aşkara
Arif nice eylesün müdara
Her zere güneşden oldı zahir
Toprağa sücud kıldı tahir
Her yanı kuşatan deniz coştukça coştu , varlıkta varlık durağında çağıldadıkça çağıldadı. Marifet sırlarının idrak mahalli gönüldür, kendini tutamiyor taştıkça taştı. Ezel sırrı ortaya döküldü, beli oldu irfan erinin yüzü gülüyor durma geregini niye duysun, her zerre güneşten beli oldu, her nesnenin gerçegi gün ışığına kavuştu. Güneş hakikatlerin hakikatı olan hakikat’tır. ( gizli hazine) zuhur alemine gelip varlığını var etiklerine kendini tanıtmıştır.
Nesimi doğup büyüdügü topraklarda bir Azeri şairi olarak anılmaktadır. Anadolu Kızılbaş Alevileri ise ona Pir nesimi derler ve o ad ile anarlar. Ona ikrar verip ikrarında duran bütün gönüldaşlarına aşkı niyazlarım vardır.
Hasan Kılavuz