Alevi-Bektaşi kültüründe sayıların simgesel kullanılışı, Türk kültürünün söz konusu sayılara yüklediği anlam çerçevesi ile örtüştüğü gibi kendine özgü birtakım
inanç ve kabullerden de izler taşır.
Alevi-Bektaşi kültürünün yaşandığı bir yer, topluluk veya etkinlikte ilk dikkati çeken şeylerden biri “üçler, beşler, yediler, kırklar” gibi birtakım sayıların yaygın bir şekilde kullanılıyor veya söyleniyor olmasıdır. Bu sayılar, dışarıdan bakanların dikkatini çektiği gibi, ne anlama geldiği, neyi, neleri sembolize ettiği de merak konusudur.
Alevi-Bektaşi ibadet veya cemlerinde “Bism-i Şah,Allah Allah” diye başlanarak okunan gülbanklerde “üçlerin, beşlerin, yedilerin, on iki imamların, on dört masum-ı pâklerin, on yedi kemerbestlerin, kırkların, cümle erenlerin, evliyaların hüsn ü himmetleri ve keremleri üzerimizde hazır ve nazır ola!” denilerek, birtakım sayılarla sembolize edilen ululardan bahsedilir.
Yedi; Alevi-Bektaşilerce, Hz. Muhammed ile eşi Hz. Hatice, kızı Fâtıma, damadı Hz. Ali, torunları Hz. Hasan, Hz. Hüseyin ve Selman-ı Farisî’den oluşan Yedileri simgelemektedir. Ayrıca İmam Musa Kâzım’a kadar olan yedi imama da “Yediler” veya “Yedi İmamlar” denmiştir.
Ansiklopedik Alevilik-Bektaşilik Terimleri Sözlüğü’nde ise yedi kelimesinin karşısında “İmam Ali’de bulunduğuna inanılan yedi üstün sıfatı; Yediler’i; tarikatta, yolda bulunan yedi erkânı; Fatma Ana kuşağının yedi rengini; insanın başında yer alan yedi deliği; yedi gök ve yedi tamuyu simgeleyen sayı” yazmaktadır.
Yine aynı çalışmada yedi ile ilgili olarak, yedi abdal, yedi aşama, yedi ata, yedi baba, yedi çizgi, yedi delik, yedi erkân, yedi farz, yedi gök, yedi iklim, yedi kale, yedi kanal, yedi renk, yedi sıfat, yedi taç, yedi tamu, yedi tutum, yedi ulu, yedi ulu ozan ve yedi yıldız tabirleri ve Alevi-Bektaşi kültüründe bu tabirlere yüklenen anlamlar yer almaktadır.
Türkçede üçler, yediler, kırklar şeklinde ifade edilen ve gayb erenleri denilen ricâlü’l-gayb inancı Şîa tarafından kabul edilmiş ve özellikle tasavvufta bu inancın oluşmasında Şiî ve Bâtıniliğin etkili olduğu ileri sürülmüştür. Tasavvufî anlayışa göre kutub, ricâl hiyerarşisinin başıdır.
Kutubdan sonra vezirleri konumunda olan iki imam (imâmân) gelir. Kutub ve imâmâna “üçler” denir. İmâmânı evtâd takip eder. Evtâd âlemin dört yönünde görevlendirilmiş dört velidir. Evtâdın her biri bir peygamberin kalbi üzeredir ve dört büyük meleğin ruhaniyetinden yardım alır.
İbn Arabî’ye (ö. 638/1240) göre bu peygamberler Hz. Âdem, Hz. İbrahim, Hz. İsa ve Hz. Muhammed; melekler ise Cebrail, İsrafil, Azrail ve Mikail’dir. Dolayısıyla abdal; dört evtâd (direk), iki imam ve bir kutub olmak üzere “yediler”i ifade etmektedir.
Tasavvuftaki ricâlü’l-gayb anlayışı bilhassa Tirmizî (ö. 295/888) tarafından nakledilen şu hadise dayandırılmaktadır: “Bu ümmetim içinde İbrahim tabiatı üzere kırk, Musa tabiatı üzere yedi, İsa tabiatı üzere üç, Muhammed (a.s.) tabiatı üzere bir kişi bulunur. Bunlar derecelerine göre halkın efendisi sayılırlar”.
Yine Alevi-Bektaşi kültüründe eskiden kemerlerin özel tören ve tekbirlerle bağlandığı bilinmektedir. Hatta kemer yedi defa bağlanır ve bunlardan her biri ayrı ayrı manalar ifade ederdi (Yüksel, 1980: 20). Tüm Bâtıni öğretilerde olduğu gibi Alevi-Bektaşi kültüründe de semboller geçerlidir.
Örneğin bu sembollerden hayvanlar (aslan, kartal, koç, kurt, geyik, turna, güvercin vs.), geometrik şekiller (kare, üçgen, daire, küre vs.), çeşitli nesneler (tüy, asa, kılıç, ateş, güneş, ay, ışık, su vs.), renkler (yeşil, kırmızı, sarı, siyah, mavi vs.) ve sayılar(0, 1, 3, 7, 9, 12, 40, 52 vs.) Alevi-Bektaşilikte kullanılmış, özellikle bu sembollerin başlarına sayılar getirilmiştir.
Alevi-Bektaşi öğretisinde ozanların sayısının neden 7 olduğu sorusu tam da burada karşımıza çıkmaktadır. Bunun cevabı kesin olarak bilinmemekle beraber burada evrenin sayılardan oluştuğunu belirten, sayı gizemciliğinin ve bunu en üst aşamada savunan Hurufiliğin derin etkisinin görüldüğü söylenebilir.
Buna ilaveten Bâtıniliğin, iletilerini, gizli bilgilerini, sırlarını, geçmişten getirdiği kendine özgü görüş ve düşüncelerini birtakım simgelerle, sembollerle, imgelerle, remizlerle ve sayılarla vermesinden kaynaklandığı da söylenebilir.
Nitekim bu hususta Süleyman Zaman’ın Yedi Ulu Ozan’a dair yazdığı kitabındaki kanaati şu şekildedir: “Yedi sayısının Bâtıni inançlarda ve ezoterik öğretilerde çok önemli bir karşılığı vardır. Alevi-Bektaşilik ezoterik bir öğreti ve Bâtıni bir inanç olduğundan, gizli bilgiler ve sırlar içermektedir.
Yedi sayısı da bu tür bir sırrı içermektedir. Binlerce ozan olmasına karşın, ozan sayısını yedi sayısıyla sınırlayan anlayışın, bu öğretinin özünde bulunan, önemli gizil bilgileri simgelerle, sayılarla vermek düşüncesinin pekiştirilmek istenmesinden dolayı olabilir. Bu durumda “yedi” sayısı, söz konusu “kozmik bilinci” yansıtan bir değeri, bir sembolü içermektedir.
Ulu ozanların sayısının neden “sekiz” değil de “yedi” olduğu sorusunun yanıtı, bu “yedi” sayısına yüklenilen kutsallıktan dolayıdır demek, akla uygun düşmektedir. Adı geçen bu ozanlar, gerek bilgileri, gerek cesaretleri ve gerekse halk üzerinde bıraktıkları etkileri, bugün bile hâlen çok yoğun bir şekilde devam etmektedir.
Bu ozanların yüzyılları aşan etkileri, onları önemli kılmış ve gerek bu yolun sürdürücüleri ve gerekse önderleri bu ozanları “ulu” konumuna sokmuşlardır”. Yapılan araştırmalara göre Yedi Ulu Ozan kavramı ilk olarak Abdülbâki Gölpınarlı-Pertev Naili Boratav’ın birlikte hazırladıkları ve 1943’te yayımladıkları Pîr Sultan Abdal kitabında yer almıştır.
Burada yer alan bilgilere göre Alevi/Kızılbaşlar, yedi büyük şair olarak Nesîmî, Fuzûlî, Hatâî, Pîr Sultan, Kul Himmet, Yeminî, Virânî’yi tanırlar.
Bu yedi şairden Hatâî, Pîr Sultan Abdal, Kul Himmet, Yeminî ve Virânî tam Bâtıni’dir. Fuzûlî’yi Yedi Ulu Ozan’dan saymayıp yerine Teslim Abdal’ı (XVII. yüzyıl) alan Alevi çevreleri de vardır. Hatta yedi sayısını üçe indiren Alevi muhibleri de görülmüştür.